Madrid’in sıcak sokaklarından içeriye dalan Maia Davis, o günün her zerresini kontrolü altında tutuyordu. Sert bakışları, kıvrak vücudunun üstünde bir çılgınlık fırtınası gibiydi. Girdiği odaya adım attığında nefesi kesildi; erkeksi bir heyecanla dolup taşan adam onu izliyordu. Maia’nın derinlerdeki arzusu, bu sert adamın her hareketinde daha da kabarıyordu. Göz göze geldiler ve aralarındaki hava aniden yoğun, ateşten bir elektrikle doldu.
Donuk ama kararlı bir sesle “Beni o kıtır amınıyla doldur bakalım,” dedi kadın. Adam hemen atıldı, elleriyle sıkıca tuttuğu kalçalarını yukarı kaldırdı ve daldı içine, yavaşça ama hırsla köklediği her saniyede Maia’nın inleyişleri odanın duvarlarını titretti. O an hiçbir kelime gerekmiyordu; sadece bedenlerin acayip uyumu vardı ortada. Yarağını amcığının içine gömmek için direnmek mi? Yok öyle şey! Sikişin en zakir halini yaşatan adam, Maia’nın çıldırmasını sağladı.
“İnle amcık, bana nasıl bağlı olduğunu göster!” diye haykırdı sertçe adam. Kadın o an tüm mahremiyetini bırakıp savurdu kendini; saksoyu tam anlamıyla eline aldı ve yumuşak ama azgınca emmeye başladı yarığına geçinceye kadar. Kökü iyice derine indiğinde, Maia’nın bedeni sarsılıyor; dilini dudaklarına sürüyor, gözlerini kapatıyordu hazdan deliye dönercesine. Adam ise peşinden saykodelik bir ritim yakaladı: Dayama sertleşti, hız arttı; huzursuz bedeni kadının amcık deliğine çarpıyordu durmaksızın.
Bir anda odadaki atmosfer patlayana kadar gergindi; yerdeki boğulmuş nefesler ve elle tutulur ter damlalarıyla süzülen vücutlar birleşmişti artık tek bir canlı gibi—acımasızca, saplantılıca… Maia’nın adeta boşalırken çıkardığı cızırtılı ahlar arasında adam son darbeyi vurdu: Tüm gücüyle kökleyi dibine gönderdiğinde kadın titredi, amcığını sımsıkı kavrayarak zemine yapıştı adeta.
O an hiçbir şey önemli değildi; sadece birbirlerini parçalamaya niyetli iki canavar vardı orada. Sesi kısılan nida ve istekli sarkmalar eşliğinde geceye karışan o deli sikişi düşler unutmazdı hiç…