Blake Blossom, bembeyaz teni ve devasa tombul göğüsleriyle odanın ortasında duruyordu. Sarı saçları dağınık, kaşları çatık; her an köklenecek olan büyük bir fırtınanın habercisiydi. Preston Parker’ın kocaman yarakla yaklaştığı anda Blake’in gözleri kıskançlık ve erotizmin karışımıyla parladı. O dev gibi sikiciyi amcığına sokması için can atıyordu, hazırdı. Tırnaklarını masanın kenarına geçirmiş, nefesini hızlandırmıştı.
Preston, hiç acımadan Blake’in kocaman göğüslerine ellerini bastırdı. Meme uçlarını sıkarken Blake inlemeye başladı, sesini boğuk boğuk çıkartıyor, bu sert dayanmaya bayılıyordu. Sonra yavaşça yere çömeldi, o büyük saksonun başını ağzına aldı, salyalarını arttırdı ve yumuşak dudaklarıyla sıkıca emmeye koyuldu. Blake’in amcığını emdikçe gözlerini kırpıyor, içine alırken çekilip geri veriyordu. Bu folloş dansı gitgide daha vahşi bir hale geldi.
Preston artık dayanamaz olmuştu; Blake’i kapının önüne doğru itti. Kadın hemen diz çöktü, geniş açılan amcığını tüm açıklığıyla sundu. Preston’ın kalın yarak ucunu derinlere gömmüş, Blake’in amcığını kat kat geriyordu sanki… Kadın arkasından gelen köklemenin ritmine uyarcasına kalçasını kaldırıp indiriyordu; vajinası üstünde gezinirken dillerle hafifçe yaladı o şehvetli yerleri. İçine dolan her kalınca çekişte kadın deli gibi inliyor, elleriyle yatağı yumrukluyordu.
Sonra Preston hızını yükseltti; sert sert içine vurdukça Blake’in iri memeleri hoplayıp zıplıyordu. Kadının yüzü terden sırılsıklam olmuştu, ağızdan kaçan inlemelerle karışık “Aman yarak! Daha hızlı…” diye yalvarıyordu. Vücutları birbirine yapışmıştı; adam son gücünü toplayıp arka arkaya defalarca girdiği o deli köklemesini doruk noktasına taşıdıktan sonra büyük bir patlama yaşayarak boşalttı kadının içine.
Blake ise sıçrayan spermlerle birlikte yüksek sesle bağırıyor, bedeninin her noktası orgazm ateşiyle yanıyordu. Gözleri kapanmış, tüm haz damarları çılgınca uyarılmıştı; o anların içindeki vahşi sapıklıkta kendinden geçmişti tamamen…
