Madison Ivy’nin iğne deliği gibi ıslak amcığı, koca kafalı Godzilla gibi kabadayı adamın acımasız köklemesine boyun eğmişti. Kadının dudakları aralanıyor, nefesi kesiliyor; bodrum odasının karanlığında kıvranarak yatağa yapışıyordu. O devasa, sert yaranın her inip çıkışı, onun narin içini paramparça edercesine dalga dalga yayılıyordu vücuduna. Madison’ın avuçları adamın kalçalarına sıkıca kenetlenmiş; bedeninin her kıvrımı onun sapkın arzularına teslim olmuştu.
Her benliğini titreten fütursuz dayama sonrası, adam kör göze parmak gibi içine sokup çıkarıyordu; hızlandı adeta… Utanmazca kulak memesini gagalamaya, göğüs uçlarını yalayıp emmeye başladı. Kocaman yarak kadının amcığını delip geçiyor, acıyla karışık hırıltılarla sesler çıkarıyordu Madison. Sanki bütün dünya onların fahiş oyununa tanıklık ediyormuş gibi elleriyle yastığı sıkıyor, ayak parmaklarını büküyordu.
“Daha hızlı! Yırt beni!” diye çığlık attıran o leş kokuya bulanmış yatakta, adam hiç durmadan bakireyi deli gibi sömürüyordu. Her çatal atışında Madison’ın dizleri çökmek üzereydi ama o pes etmiyordu; arzuyla deliriyordu tam anlamıyla. İçerideki o dayanılmaz dolgunluğun etkisiyle gözleri yuvalarından fırlayacak gibiydi; titremeleri sarkıntının cehennem ateşinden kaçamazdı artık.
Sonunda o kudurmuş orgazm zirvesine vurdu kadın—boğazını yakan bir iniltiyle, bedeni kasıldı ve sert aralara boğulmuşta bırakmadı kendini. Adam coşkuyla boşaldı bir kerede; sıvıları sıcak sıcak yayıldı içinin en derinine kadar. İki beden birbirine zincirlenmişçesine dakikalarca hareketten düşmedi. Bu sapık sevişmede kimse affetmiyor, kimse merhamet göstermiyordu—tamamen vahşi, kirli ve doyumsuz bir savaş yaşanıyordu yatakta.
