Dee Williams, zıvanadan çıkmış bir dedikodunun tam ortasında, sert ve acımasız bir çılgınlığa sürükleniyor. Odanın havası zaten gerilmişken, Dee’nin vücudu her dokunuşta daha da kabarmaya başladı. Yankılanan nefesler, ıslık gibi keskin sesler birbirine karışırken, o anın ağırlığı karşı konulmaz bir istekle doluyordu. Onun amcığına ilk kez sertçe dayanan yaraklar, esnek derisine derin izler bırakırken, Dee çatlak gülmelerle ama hırıltılı inlemelerle karşılık verdi.
Her an biraz daha baskı artıyor, onun içini delercesine penetre eden kalın sikişler üst üste bindikçe Dee’nin kontrolü elinden uçup gidiyordu. Sürtünmenin verdiği acı ile beraber gelen zevk birbirine karışmıştı; o arada duyulan kaba küfürler ve tehditvari cümlelerle ortam iyice kızıştı. Sakso yaparken dudaklarını ısırması ya da yaramazca “Daha sert!” diye haykırması, üzerindeki baskıyı artırıyordu. Avuçlarıyla yatağı sıkarak kendini ona teslim etmekten başka çaresi yoktu.
Arkadan gelen ikinci adamın devasa yarakları içini tamamıyla doldurup dağıtırken, Dee’nin gözleri hafifçe kaymaya başlamıştı bile. O koca saplar onun içinde kıyamet koparırken, anal amcığı çıldırmadan duramıyordu. İnce ince titreşen boşluğunu fena halde genişleten adamların her biri onu paramparça edene kadar durmadılar; dayamalar ardı ardına geldiği gibi öfkeyle ve hırsla köklediler deli gibi.
Sonunda Dee Williams’ın göğsündeki bütün öfkesi ve arzusu patladı; yüksek sesli iniltiler arasında altına sıçrayan amcığını doyuramadılar hâlâ. Son darbeyi vurarak o coşkuyu zirveye taşıdılar; ağzından çıkan hırıltılar ve boğuk, bastırılmış çığlıklarıyla beraber bedeninin sınırlarını zorlayan o son sakso anında sanki dünya yerinden oynadı. Her yanından akan teriyle birlikte dağılan akıllara zarar fantezinin içinde Dee adeta yeni bir varlık kazandı—acımasızca sömürülen, ama aynı zamanda teslim olan bir savaşçıydı o an…