Natalie, küçük ve cılız bedeniyle adeta masumiyeti simgeliyordu ama içinde yanan o şehvet ateşi saklanamazdı. Üvey kardeşi odaya girdiğinde suratında gezinen o hafif utangaçlık ifadesi, hemen yerini aç gözlü bir arzunun çıplak gerçekliğine bıraktı. O mavi topların ağrısıyla kıvranan adamın amını hissedebiliyordu; hem suçlu hem çaresiz haliyle sanki onu yanına çağırıyordu. Natalie, hemşire elbisesini kıyafetten çok silah gibi kullanarak yaklaştı ona, dudaklarından dökülen o kısık fısıltılarla azgınlığı alevlendirdi.
Yavaşça üstüne çöktü, küçük ellerini onun göğsünde gezdirirken nefesleri hızlandı. Amcığını sertleştiren o gerginliği fark etti ve parmaklarını alıştırmadan sokmaya başladı, amını sıkan ıslaklığıyla adama derin bir rahatlama verdi. Böylesi anlarda öfke de arzu da birbirine karışırdı; Natalie’nin ufacık vücudu bile bu kökleme ritmine teslim olmuştu artık. Yavaş hızda başlayıp giderek sapıkça artan hareketlerle adamın yarakını ileri geri savurması, havada yankılanan inlemelerle birleştiğinde ortam iyice kızıştı.
Kendini kaybetmiş haldeydi ikisi de; adamın mavi toplarının acısını hafifletmek için yaptığı her inletme daha vahşi ve keskinleşti. Natalie’nin dilinin ucuyla yaptığı sakso tam bir işkence gibiydi ama adamdan gelen boğuk “Daha!” nidaları onu cesaretlendirdi. Altındaki yatağın gıcırdaması, tenlerin birbirine sürtünmesi ve yükselen rutubet kokusu arasına gizlenmiş çıldırmış bir arzuydu bu… Her dayama daha derine inerken kadın kendi sınırlarını bile aşıyor, bedenindeki her sinir ucu tutuşuyordu.
Sonunda adam sabrını yitirmiş gibi sertçe tuttu küçük boynunu, horozu deli deli köklediği anda Natalie’nin içindeki bütün gerilim çözüldü; aynı anda hem kendini hem üvey kardeşinin zevk çığlıklarında buldu. Amından çıkan sıcak sıvının tadı damağında kalmıştı; biraz utanmış ama tamamen teslim olmuştu bu kirli oyuna… Mavi toplar artık kabus olmayı bırakmıştı, yerine bambaşka bir sarhoşluk geçmişti: Zulüm dolu ama tatlı bir köklemenin ardından gelen mutlak teslimiyet…
