Soğuk kış gününün içinden kopup gelen o ateş gibi başladı her şey. Kadının teni buz gibi havaya rağmen kıpkırmızı, içten içe kabaran bir isyanla doluydu. Odaya yayılan nemli solukları ve çarpan kalp atışları, yakında patlayacak fırtınanın habercisiydi. İlk dokunuşlar sertti, acemice değil; adamın parmakları kadının amcığını sıkı sıkı kavuruyor, dudaklarıysa yalayarak onu deliye döndürüyordu. Kendi ateşini yakan bu folloş, yorulmadan kamçılıyor şehveti.
Ardından yavaş yavaş yükselen o istek, aniden kontrolü bırakıp vahşi bir kökleme dalgasına dönüştü. Yarağını kadının içine vururken çıkardığı ham sesiyle etrafı inletiyor, her sikisiyle kadın bedeni titriyor, dizlerinin üzerine çökmüş halde amını sonuna kadar yaymaya çalışıyordu. Kadının nefesleri hızlandı, arada hafifçe inliyor ama tam teslim olmuyor gibiydi; bu oyun daha yeni başlıyordu.
Adam göbeğine kadar sokmuştu yarakını; her hareketinde kasılıp gevşeyerek amcığın duvarlarını zorlayıp genişletiyor, kadının da içi dışına çıkıyordu adeta. Kadın parmaklarını adamın saçlarına geçirmişken, o sert dayamalarla üstüne üstüne geliyordu. Odayı dolduran sesler sadece sikişin değil, iki canın çatışmasının yankısıydı; dilini ağız içinde dolaştırıyor, sertçe ısırırken bile yumuşak vuruşlara devam ediyordu.
Kadın sonunda kendini bırakmıştı artık; eski utangaçlık yerini kabullenmiş çılgınlığa bırakmıştı. Nefes nefese kalmışlardı ama adam durmuyor; bacağını kadının beline dolayıp daha derine girmeye zorlayarak ritmi artırdı. Sanki bedenlerine kazınacak bir saplantı vardı o anda… Sonunda kırılan sınırlar arasında kadın yüksek bir çığlık attı, bütün bedenini saran zevkle boşaldı ve adam da birkaç sağa sola savrulan güçlü kasılmayla bembeyaz sıvısını akıtıyordu içine.
Buz gibi hava dışında hiçbir şey kalmamıştı geriye; sadece sahici hayvanların birbirine teslim olduğu o an kalıyordu ortada. Kan ter içinde donarken yaşanan bu hırçın sikmenin izi uzun süre unutulmaz olacaktı.
