Tiffany o sabah 18 yaşında, taptaze gençliği ve cazibesiyle evde kalmış, sevgilisinin babasıyla kahvaltıyı paylaşmıştı. Her şey sakin ve güzel başlamıştı, ama içindeki şeytani arzu hiç susmamıştı. Sevgilisi babasının arabasını fark ettiğinde hemen anahtarları tuttu, “Gitmem lazım,” dedi. Kapıdan çıkarken donuk gözlerle ona bakıyor, Tiffany’nin içinde kıvılcımlar çakmaya başlıyordu. Terk edilişin öfkesiyle dolup taşan genç kız, o an daha deneyimli ve acımasız bir adamın ellerinde eriyip gitmek istedi.
Kanepeye uzandıktan sonra nefesini kesen bir hamle yaptı; sevgilisinin babasının dikkatini çekmeye karar verdi. Dudaklarını buruşturup saksısına yapıştı, yumuşacık diliyle onun kureğine çocukça bir açgözlülükle saldırdı. O adamın sertleşen yarakını emmeye koyuldu, ağzının derinliklerinde hakimiyet kuruyor, her yutkunuşuyla onu delirtiyordu. Kardeşi gibi gördüğü adamın kirli bakışları altında eziliyordu ama bu onu daha da ateşliyordu. Yarak elinde sertleşmişken Tiffany kuyruk deliğini aralamaya başladı, parmaklarını sokarken gözleri karardı.
Baba saksoyu bırakıp kalkınca genç kız dizlerinin üstüne çöktü; o an amcığını sıkıca sıkarak yatağa yatırdı onu. Ter kokuları arasında göğsünü yumruklarken deli gibi giydiği arka kapı açık kaldı. Hemen ardından kaba dayamayla içeri girdi, Tiffany’nin birbirine yapışan bacakları arasında kusturucu bir hızla koşturdu amcığını. Delice iterek saksoyu izledi; o kadar sertti ki her dalışı deliklerini çatlatıyordu sanki. Amcığından köpüren zehir saçarken Tiffany dayanamayarak yüksek sesle inlemeye başladı.
Her deliği ayrı ayrı kabulleniyor, her köklendiğinde amcığında acı ile tatlı karışımı bir his yaşıyordu. Sonunda bütün bedenini kaplayan beyaz sıcaklık amcığından fışkırdıktan sonra ayaklarının ucunda titredi, kendinden geçtiği anda baba hala amcığını içinden çekmiyordu. Tam bu patlamanın ortasında sevgilisi geri döndü; kapıyı açar açmaz çıplak babasıyla çıplak kızını görünce çılgına döndü: “Babacığım! Arabanda şimdi neler olacağını göreceksin!” diye bağırdı kekeleyerek…
