Oda boğuk, hava ter kokusuyla doluydu. Madison Ivy, ipeksi teniyle karşısındaki adamın sırtına yumuşak ellerini bastırırken, vücudu ona tamamen teslim olmuştu. Parmak uçları kaslarda gezindiğinde adamın nefesi kesiliyor, arada çıkardığı kısık homurtular onun iştahını kabartıyordu. Her hareketinde Madison’un bakışlarındaki azgınlık daha da derinleşiyordu; giderek ısınan ortamda arzusu patlamaya hazır bir bomba gibi duruyordu.
Sırt masajı yerini hafif sürtünmelere bıraktığında, Madison elini aşağı doğru kaydırarak adamın kalçasını kavradı. Hazır şekilde bekleyen o sertlik parmaklarının arasında iyice belirginleşmişti bile. “Gelin bakalım,” dedi fısıltıyla, dudakları kıvrılarak. Yumuşacık elleri bedenin her yerine yayıldı; kasıklardan aşağı inerken adamın içine doğru ağır ağır sarkmaya başladı parmakları. Gözleri kapalıydı ama yüzündeki ağrı ve zevk karışımı ifade her şeyi anlatıyordu.
Birdenbire elindeki hareketler hızlandı, son derece şehvetli ve acımasızdı bu dokunuşlar. Madison’un dili cehennem kadar sıcak, nefesi amcığın üstünde esiyordu; emiyor, çekiyor ve elimde titreyen o sertliği iyice kızıştırıyordu. Adam artık dayanamaz hale gelmişti; göğsü yükselip alçalıyordu hızlı hızlı, bütün bedeninde ateş yükseliyordu. Madison korkunç bir hırslılıkla köklemeye başladı onu, parmaklarının ve ağzının kombinasyonuyla adam yerinden fırlayacak gibiydi.
Sonunda tüm ateşi içinde topladı ve kaskatı olmuş o yarak deli gibi inleyerek boşaldı Madison’un ellerine ve ağzına akarak. Kadının çenesinden akan sülükler adamın kendini kaybedişinin resmi gibiydi; hiç bitmesin istediği o anlarda sertlikten gevşecek kadar yumuşamıştı ikisi de artık. Sonra Madison gülümsedi hırslıca: “Daha çok bekletmem seni…” diye haykırdı kendi kendine ama herkes duyardı cazibesini ve kudretini o anda.
Her şey en acayip biçimde yoğunlaşmıştı; ensede ter damlalarıyla birlikte gelen deli sikiş dalgası orayı yakıp geçmişti bile…