Son İngilizce dersindeydik, o folloş öğretmenle. Derste dil bilgisi, kelimeler falan derken göz göze geldik; sanki o an her şey değişti. Gözlerindeki arzu saklamazdı, ben de boş durmazdım. Sınıfta sessizlik vardı ama içimde fırtına kopuyordu. O küçük dağarcığından sıkıcı cümleler yerine bambaşka bir şeyler çıkmaya başladı; nefesi kesik kesikti, dudakları ısırıyordu kendini.
Bir anda hesap sorar gibi yana yaklaşıp “son dersimiz ya,” dediğinde kafamda zil çaldı. Arkasını döndü, ince bedenini göstererek ceplerinden kitapları çıkardı. Ama o kalçalara bakmak için durduramadım kendimi; ellerim cebimin değil, onun vücudundaydı artık. Başladı tenini okşamaya, ince belini kavramaya… Kalça kemiklerine vurduğumda sert bir iç çekiş duyuldu odada; öğretmenlik yerini acımasızca koklaşmaya bırakmıştı.
Dizlerinin üzerine çöktü aniden ve dizleriyle kalçalarımı sıkarak yavaş yavaş beni yere yatırdı. Kendi eliyle eteğini fırlattı; amcığı dudaklarını yalıyordu, gözlerini kapamıştı ama ben o ateşi hissediyordum. Ayağımı kenara itip bacaklarımı açtığında içine girmeye hazır gibiydi. İlk dokunuşta bile yarak sertleşmişti; dayadığında amını nasıl da ıslattığını fark ettim anında. Tene tene temas edince elimde flaş patladı sanki, beynim eridi.
Köklemesini hızlandırdı; sırtımdan tuttuğu tutuşuyla ritmi ayarladı sürekli. Amcığını derinlere sokarken inleyişi odanın duvarlarından yankılanıyordu—herkesin duyacağı kadar yüksek ve deli gibi istekliydik ikimiz de. O sıcaklığı, nemi hissetmek aklımı başımdan aldı; ellerimi göğüslerine götürüp sıkmaya başladım, amcık biraz daha açıldı bana.
Sonunda çılgınca bir kökleme geldi üstüme doğru; nefesi kesilmişti ama dayanıklıydı hâlâ. İkimiz de birbirimizi parçaladık resmen o son dakikalarda. Yerden kalkıp toparlanmadık bile hemen, yüzlerinde utanma yoktu—tam tersine sakso sonrası rahatlamış ve hafif utanmış folloş haller vardı sadece… Son ders böyle bitebilirdi işte: dil öğrenmekten çok daha derinlere girmiştik birlikte!
