Lacey Starr, sarı saçlarıyla tam bir kasabanın fahişesi gibi doktor kıyafeti içinde odanın ortasında dimdik duruyor. Luke Hardy’yi muayene etmek bahanesiyle yaklaştırıyor, ama o aslında başka plan peşinde. Gözlerindeki ateş, ağzındaki hafif sarkık yanağı ve vücudunun her hareketi açıkça belli ediyor ki bu iş sadece tıbbi değil, tamamen sapıkça. Luke’un üzerindeki beyaz önlüğün altında büyüyen azgınlığı hissediyor ve onu yatıştırmak için kendini kaptırmaya hazır.
Doktorun elleri, hastasının göğsünde geziniyor; hafifçe bastırıp kaşınıyor, ama bu dokunuşlar asla masum değil. Kadının parmakları yavaş yavaş Luke’un göbeğinden aşağıya iniyor; pantolonun düğmesini açması an meselesi. Lacey’nin bakışları oraya kilitlenmiş, içindeki hayvan dışarı fırlamak üzere. Yarağın sertleşmesiyle birlikte nefesler hızlanıyor; o sarı saçlı milfin amcığına yaklaşması an meselesi.
“Senin için buradayım,” diyor alçak sesle, gözlerini hiç kırpmadan onun gözlerine dikerek. Sonra sakso yapmaya başlıyor; dilini yarağın sertleşen kafasına gezdirirken adamın bedeninde elektrik akımları çakıyor. Her hareketinde Luke’un acımasızca üstüne çöken o kadın büyüsü boşa gitmiyor; adamın eli Lacey’nin sırtını kavrıyor, çekiştirip yakınlaşıyorlar daha da fazla.
Kadının amcığı nemlenmiş ve aramaya hazır bir halde bekliyor. Lacey o ince beliyle hafifçe eğilip yarağı kendi içine çekiyor; hızla girip çıkarırken çığlık attıracak kadar sert davranıyor. Kadının dizleri yere basarken göğüsleri titriyor; her köklenişte hem hasta hem de hekim deliriyor. Alttan aldığı her darbeyle “Daha hızlı!” diye direktif veriyor; ikisi de sınırı zorluyor, bedenler kudurmuşçasına birleşiyor.
Sonunda Lacey’nin içindeki boşalmanın ilk sinyalleri başlıyor; amcığını beline sıkıca dayayıp bastırarak adamın deli gibi köklediği yaranın dibine ulaşıyor ve patlama anı odayı sarsıyor. İkisi de tükenmiş halde terliyor, nefes nefese kalmış ama hala birbirinden kopamıyorlar. Bu doktor-hasta oyununu kimse unutamayacak çünkü burada tek gerçek var: Arzulara teslim olup büyük bir köpük gibi patlamak…
