Önünde diz çökmüş, bakışlarıyla adamın kalın yalağını arayan Sirena Milano’nun dudakları, ıslak ve açgözlüydü. O karanlık odada nefesler hızlanmış, tenleri birbirine yapışmıştı. Sirena’nın dili, sertliği keşfederken titreyen dudaklarının arasından çıkan fısıltılar, adamın kafasını şişiriyordu. Her yalama, her emme daha derin bir kökleme arzusunu körüklüyordu içinde; ağzında hissettiği kalınlığı yutmak istemiyor, daha fazlasını istiyordu.
Adamın parmakları Sirena’nın saçlarını sıkı sıkıya kavramış, başını kendi ritmine göre yönlendiriyordu. Göğüslerine vurduğu tokat gibi yumruklar kadar sertti dokunuşu; her hareketiyle onun amcığını kendi koynuna çağırıyordu. Sirena kendini bırakıyor, boynunu gerip hırlayarak onu içine çekiyordu. Yumuşak dudakları adamın yaralığını dalga dalga sarmıştı; sakso yaptıkça amcığının gürültüsü odada yankılanıyordu.
Birden yer değişti sahne; adam sırtüstü yatarken Sirena diz çöküp amcığını aldı yine ağzına. İğreti bir ses çıkardı boğazından—sertliği boğazında inlettikçe daha da coşmuştu kökleme isteği. Bu kez elleri belinden aşağı kaydı; daracık kıçını tutup kuvvetle kendine doğru çekti. Ardından hızla üstüne bindi; gıcırdayan yatağın sesi eşliğinde gövdesini yukarı aşağı sürterken çırılçıplak cildi üzerinde ateş gibi yanıyordu.
Sirena’nın iniltisi kapanmıyor; her kökleyişinde amcığı derinlere inip dışarda yalpaladıktan sonra tekrar içeri doluşuyordu. Kalçasıyla ritmi ayarlayıp sertlikle bastıkça ananın içine dolup taşan zevk dalgaları bedenlerini sarıyordu; kan ter içinde kalırken o belliydi ki bu sapıtma son bulmayacaktı. Sonunda adam gücü tükendiğinde son bir hamleyle bütün benliğini içine boşalttı; Sirena ise hazdan delirirken tüm vücudu kasıldı ve yankılanan bir çığlıkla orgazma çöktü. Karanlıkta birbirine kenetlenmiş iki beden, doyumsuzluğu birlikte yaşamanın tatlı ağırlığıyla titreşti durdu uzun süre…