Gün bitmek üzereydi, aceleyle toparlanıyordu her şey. Ancak Mi Ha’nın gözlerindeki sinsi arzu hemen fark edilirdi; o sıradan bir vedalaşma değildi. Senin yarak kokunu hâlâ teninde taşıyan o ince dudaklar, seni bırakmayı reddediyordu. Sanki vücudu, bütün günün yorgunluğunu unutturacak kökleme için hazırdı. Kapının kenarında dururken, elleri beline dolanıp seni esir aldı; kaçmak mı? Olmazdı şimdi. O anın ağırlığı hepinizin üzerindeydi, terlemeler ve hızlı nefeslerin ritmiyle dolu.
Mi Ha’nın dili, sertçe ve açgözlüce senin amcığını keşfe çıktı bile. Dudaklarının arasına sıkıştırdığı o et parçasını inatla sarmalıyor, dilleriyle nazikçe oynayıp hareket ettirirken derinlerden gelen ahlar havada yankılanıyordu. Sen ise dizlerini hafifçe büküp onu karşılamaya başladın; bu folloşlukta sınır tanımıyordu Mi Ha. Aman aman diye söylenen kelimeler yerini çığlıklarla karışık iniltilere bıraktı; vücudundaki elektrik giderek arttı.
Sonra kıvrımlı vücudu yere yığılırken üstüne doğru atıldı, kasları titriyordu ama azmediyordu. Amcığında hissettiği sertlik içini kıvranmaya zorluyordu. O yavaş yavaş kalçalarını sallayarak koydu kendini içine; her öpücükten sonra biraz daha derine indirdi kendini amına sokulmanın acısını ve zevkini aynı anda çekerek. İkili arasında sıcaklık adeta eriyordu; dişleriyle boynunu kemiren Mi Ha’nın inadı kırılmadı, hatta daha da azdı.
Sen de boş durmadın; ellerinle kalçalarını kavrayıp ittiriyordun içine doğru sertçe ama ritmik bir şekilde. Amcığı onun amcığına gömüldükçe sesler arttı, nefesler boğuklaştı ve bedenler birbirine hapsoldu. O kesinlikle hastalık bilmezdi, deli gibi istediğin kadar içine alıyordu seni; hiç bulanık düşmeden sadece köktüremeğe odaklıydı bu iş.
Son hamleyi yaparken ikiniz de titriyordunuz artık. Gözlerin kilitlenmişti Mi Ha’nın gözlerine; orada son damlayı sıktığın anda bağırışlarınız evde yankılanıyor, bedenleriniz eriyordu birlikte. O an tüm yorulmalar unutuldu, sadece acıyla zevk birbirine karıştı ve koca bir orgasm fırtınası içinde yok oldunuz…
